24 Temmuz 2009 Cuma

Gaste.

Bence sadece iyi haberler yapan bi gazete olmalı. Dün araştırdım, bu fikir önceden düşünülmüş ve ilk kez İtalya'da uygulanmış. Gazete satılmış mı satılmamış mı, gazeteye ilgi nası olmuş bi fikrim yok. Ama böyle bir şey olsa insanın günü daha güzel başlayabilir diye düşünüyorum. Benim vurdumduymaz ve gözlerini yummaya çalışan bir insan olduğumu düşünmenizi istemem ama her sabah tecavüz, cinayet ve işsizlik haberleri okumak istemiyorum gerçekten. Yani bunları okumamın bu olaylardaki mağdurların acılarına ortak olmak olduğunu falan düşünebilsem keşke. Hissedebildiklerim sadece hiddet, nefret, stres gibi duygular. Bunların da gerçekten kimseye yararı yok. En azından sabahları iyi haberlerle başlasak diyorum. 
Bu sabah işe geldiğimde netten gazeteleri şöyle bir taradım. Sizin için bugünlük kısa bir derleme yaptım. Böyle bir gazete olsa nasıl olurmuş bir bakalım.
Ve şimdi haberler:

Bugün de teknoloji haberlerimiz son derece iyi. Teknolojideki gelişmeler nası sonuçlara hasıl olur tabi orasını bilemeyiz ama distopyalar üretmenin alemi yok sayın okuyucular. En nihayetinde kök hücreden fare üretilmiş. Ayrıca mars yolculuğu 6 aydan 39 güne düşürebilecekmiş, bunu sağlayabilecek bir iyon motoru geliştiriliyormuş.
İnsanların bisiklete binmeyi öğrendikten sonra bir daha unutmamasının nedeni de beyincikteki bir sinirmiş. Bu sonuncusunu bilmek bize ne kazandırır emin değilim ama sonuçta bir gelişme. Bilim insanları çalışıyor. Bu güzel bir şey.
Ayasofya'nın 160 yıldır karanlıkta kalmış bir sırrı gün ışığına kavuşmuş. En son Sultan Abdülmecid ve o dönem restorasyonu yürüten İsviçreli mimar Gaspare Fossati'nin gördüğü, üzerleri sıva ve metal maskeyle kapatılan 700 yaşında olduğu tahmin edilen altı kanatlı melek figüründen birinin yüzü açılmış. Eminim bu haber de ilgililerini heyecanlandırıyordur.
Bugünkü kültür ve sanat haberleri de yine hiç fena değil sevgili okuyucular. Bodrum'da yapılan D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali Fazıl Say ve Kopatchninskaja konseriyle başlamış. Fırsatımız olsa da dinlesek değil mi.
Ayrıcaa şimdi bildireceğim haberi ben bile çok heyecanla karşıladım.. Sıkı durun! Mozart'ın 2 yeni eseri keşfedilmiş. Evet. Piyanoyla çalınabilecek bu iki eserle ilgili açıklamalar 2 Ağustos'ta Salzburg'da yapılacak sunumda verilecekmiş. Merakla ve heyecanla bu günü bekleyeceğiz.
Günün başka bir en önemli haberi ise; Galapagos Adaları'nda oraya özgü ve türünün son erkek örneği olan Yalnız George adlı kaplumbağayla çiftleşen 2 dişi kaplumbağadan birinin 5 tane yumurtasının olması. Geçen yılki yumurtalar boş çıkmış. Bu yıl ki yumurtalarda yavru olup olmadığı da Kasım ayında belli olacakmış. Dolu olmasını umut ediyoruz tüm kalbimizle.
Spor haberlerinin iyi veya kötü oluşuysa bilindiği üzere çoğu zaman göreceli. Tutulan takımlar sevilen sporlar bu göreceliliği belirleyen faktörler. Bu konuda dostluk ve barış kazansın diyerek politika haberlerine geçiyorum. Bu alanda bir gelişme bulamayacağımı sananlarınız olabilir. Ama az da olsa iyi sonuçlara vesile olabilecek havadislerim var. Ufuk Uras'lar yeni bi sol parti için kolları sıvıyorlarmış. Belli mi olur belki de güzel bir gelişmeye neden olurlar. Ayrıca  çalışma ve sosyal güvenlik bakanı, kot işçilerinin sesini duyup görüşmeye çağırmış . Yarın bunun iyi bi haber olduğunu görmek dileğiyle bugünlük bu kadar diyorum. Aman ha.. Yarın yazın en sıcak günü olacakmış. Serinde kalınız, esen kalınız.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

sivrisinek saz.

Sivrisineklerin negatif kan gruplarından hoşlanmadıkları yalan bence. Tam bi negatif insan olmama rağmen nedense sivrisinekler karşısında dayanılmaz bir cazibem var. Evde onca insan varken ve sivriler hiç birine dokunmazken gelip beni buluyorlar ve ciddi hasarlara neden oluyorlar.
Bu yüzden önceleri sivrisinek öldürürken içim cız ederken şimdi meşum bir zevk aldığımı itiraf etmeliyim. Gerçi çevremdeki insanlar açısından bu çok bariz değişimi itiraf etmeme gerek yok tabi. "Sivrisineklere ölüm" diyerek geziniyorum evde. "Gördüğünüz yerde saldırın" diyorum evdeki çocuklara. Eh bu konudaki çabalarım popülasyonda biraz azalma yarattı tabi. Ama her pencerede sineklik varken, ben o iğrenç kokulu sivrisinek kovucu kolanyayı sürerken niye halen gelip beni ısırıyorlar bilmiyorum. Ayrıca kendimde şiddet konusunda vuku bulan bu değişiklikten hiç hoşlanmıyorum. Ama demek gerçekten de acı çeken acı çektirmeye çalışıyor. Tabi sivrisinek açısından da bakmak lazım duruma. İhtiyacı olmasa yapar mı çocuk? Yapmaz gibi geliyo bana ama bu konuyu malesef hiçbir zaman tam anlamıyla açıklığa kavuşturamayacağız. Ve benim gibi insanların sivrisinekler üzerindeki soykırım çabası da şuursuzca sürecek.
Bazen pek üzülüyorum. Karşımdaki insan olsa anlayacağım durumu. Diyeceğim ki etkiye tepki. Çünkü çoğu insan ilişkisinin temeli bu. Örneğin, sivrisinek benimle aynı düzeydeki bir insan olsaydı ilişkimiz şöyle olurdu; o bir şeyin açlığıyla çeşitli isteklerini öne sürerdi, beni ısırıp kötü davranırdı, ben onu tekmeyle evden dışarı atardım, öldüremezdim çünkü gücüm yetmezdi, o evden dışarı atıldığı için çok kızardı ve acı çekerdi bunun üzerine bana aklına o güne kadar gelmemiş milyon tane laf sayardı, ben de bu laflara kızardım ve ilişkimiz soğuyana kadar veya birisi basit insan davranışlarını sergilememeyi düşünene kadar olay böyle bi döngü şeklinde sürerdi. Ama işte hayvanlarla olay böyle bi döngüye erişemiyor. Sıra güçlü olan İnsan'a geldiği anda başlayamamış döngü sona eriyor. Bu da gücü yetenlerin gücü yetmeyenlere yaptığı zulümden sadece biri olarak tarihe yazılıyor.
Sivrisinek aslında köpek kadar bir şey olsaydı belki bir canlıyı öldürdüğümüzün daha çok ayrımına varabilirdik. Gerçi o zaman sivrisineğin ısırmamasının yolunu bulabilirdik veya ne biliyim onu öldürmeden uzaklaştırmanın yolu da kolay olurdu. Sivrisinek kovucu kimyasallara ihtiyacımız da kalmazdı ve çok değerli canlarımızın o kimyasallarla zarara uğradığını da düşünmezdik.
Her neyse. Böylece kendimi akladıktan sonra artık gidip cibinlik teknolojisi üzerine düşünebilirim. İnsanların neden günah çıkardıklarını anlıyorum.

7 Temmuz 2009 Salı

i kissed the cableguy, i saved the world.

En çok güldüğüm, benim için en komik, anı hatırlamaya çalıştığımda hep aynı an aklıma geliyor. İki fransız ve bir türkle Süleymaniye'nin oralarda bir yerde menemen yiyorduk. Yan masada da belli ki Beyazıt'daki üniversiteden çıkmış Anadolulu gençler vardı. Bir tanesi "tuz istesene" dedi diğerine. Diğeri dışarı çıktı, o sırada yoldan hızla geçen bir adama "pardon tuz alabilir miyiz? " diye sordu. Ben ve soruyu soran gencin olayı gören arkadaşları gülmeye başladık. Bir kopuş anıydı adeta. Benim masadaki arkadaşlar ne olduğunu anlamadılar. Sonradan anlatmaya çalışsam da onlara hiç komik gelmedi bu durum. Ama ben hatırlar hatırlar gülerim.

2 Temmuz 2009 Perşembe

happily ever after



Evet.. Nerde kalmıştık hm.