29 Kasım 2010 Pazartesi

sanı.

Geçenlerde şaşırtıcı bir olayla güne başladım. Evimde tanımlanamayan bir cep telefonu şarjı vardı. Bildiğim kadarıyla bu şarj aleti evdeki kimseye veya ziyaretçilere ait olamazdı. O halde iki ihtimal vardı. Birincisi fotoğraf makinemi ödünç verdiğim arkadaşlarımdan birinin bu şarj aletini fotoğraf makinesi çantasının içinde unutmuş olması ihtimali, ikincisi ise paralel evrenlerden birinde bu evde yaşayan birisinin bu şarj aletine ait telefonu kullanıyor olması ve evrenler arasındaki bir geçiş nedeniyle bu hadisenin vuku bulması ihtimali idi. Belli ki eş evrenlerden biri teknolonojide almış başını gitmişti. Belki büyük bir keşfin eşiğinde bile olabilirdim. Hemen paralel evrendeki arkadaşımıza ait başka izler aramaya başladım ben de.
Önce mutfağa baktım. Kirli tabaklar, masa üzerindeki ekmek kırıntıları, yarısı açılmış yamuk duran perde, musluktan şıp şıp damlayan su... Her şey sıradan gözüküyordu. Sonra salonda göz gezdirmeye başladım. Farklı bir şeyler olduğunu sezmeye başladığım sırada telefon çalmaya başladı. Gizemli bir şahıstan esrarengiz bir telefon almayı bekliyordum ama arayan arkadaşım S. idi. Heyecanla olayı anlatmaya başlayacaktım ki sözümü keserek şarjını bende unuttuğunu söyledi. Böylece cep telefon şarjının gizemi beş dakika içinde çözümlenmiş oldu.