20 Kasım 2009 Cuma

ecco homo.

Cadde kenarında bir kafe. Caddede trafik.
Sıradan bir günün akşam üzeri. Mevsim sonbahar. Hava ne soğuk ne sıcak, vücut ısısına yakın bir ılıklıkta.
Bir adam kafeden içeri giriyor. Kimsenin kafasını çevirip bakmayacağı kadar normal biri. Ne yakışıklı ne çirkin. Kıyafetleri bol, açık renk ve dikkat çekmeyecek kadar sade. Gölge gibi.
Kafede altı yedi tane masa var. İçerideki insanların ruh hallerinde dışarıdaki trafikten eser yok. Herkes kendi işiyle ilgileniyor, kimse birbirinin farkında değil.
Gölge adam kafenin en ortasındaki masaya oturuyor. Minik müzik çalarının kulaklıklarını takıp trans haline geçme çabası içinde.
Dışarıdan bir ambulans sesi geliyor.
Gölge, sirenleri duymuyor. Dinlendirici müziğe yoğunlaşmış.
Yaklaştıkça can hıraş çığlıklar gibi ambulansın sesi.
Ambulansın arkasına takılmış aracın şöförü trafikten sıyrıldığı için çok mutlu.
Ambulansın içinde bir kadın ağlıyor.
Transa geçen gölge adamın bilinci vücudundan ayrılıyor. Artık hiçbir şey düşünmediği simsiyah bir boşlukta.
Ambulansın sesi önce uzaklaşıp sonra yok oluyor. Kafedeki insanların anlık tedirginliği geçiyor.
Gölge başka bir boyutta düşünmeye başlıyor. İçinde bulunduğu gerçeklikten kopmuş, bir üst gerçeklikten alt gerçekliktekileri duyabiliyor, hissediyor, görüyor.

Cam önünde bir kadın. Mesleği yazarlık. Tek başına oturmuş, sponsorunu bekliyor.

Camın önünden geçen bir çocuk, annesinin elini tutmuş, yere düşürdüğü çukulatasını annesine çaktırmadan yerden alıp ağzına atıyor. Yere düşmüş çukulatanın tadı da aynı.

Bir diğer masada iki sevgili, bir çift, oturmuş konuşuyor.
Kadın çileden çıkmış. Erkek bunun iyiye işaret olduğunu düşünüyor.
Kadın yapma diyor, adam kadının yapmasını istediğini düşünüyor.

Yazar kadının beklediği adam geliyor. Kadının yazılarına sponsor olacak.
Kadın adamı görünce içinden tekrarladığı konuşmaları kesiyor, adamın elini sıkıyor. Konuşacakları aklında.
Diyor ki: herkesi şüpheye düşürecek bir kitap yazmak istiyorum. Öyle bir şey olsun ki, mesela, kitabın sonuna kadar her olayı kutsal kitaplara göre yorumlayıp bir sonuca erdirteyim ama sonunda tanrının olmadığı ortaya çıksın. Ya da tam tersi. Benim için farketmez. Sadece şüpheye düşsünler.
Adam diyor ki: Satmaz! Sen her daim bu son sözüm diyen ama devamlı konuşan adamın komik hikayesini yaz.

Gölge adam raporu için not düşmeye başlıyor: "kadınlar mutsuz... erkek egemen toplumun...."
Tam o sırada başka bir masada bir adam sesini yükseltiyor: "SAÇMA!"
Devam ediyor: "Polisin yolda yürüyen hippileri görüntüleri yüzünden durdurması kadar saçma ne olabilir ki."

Aynı masadan bir diğer ses, adalet mümkün müdür müdür, diyor. Deli ayten gülüyor bu söze..

Sevgilililerden çileden çıkmış kadın "tamam" diyor "bu son." Çantasını alıyor. Gidecekken adam bi şans dileyip öpüyor kadını. Kadın "peki" diyor. Adamın inancı pekişiyor: kadınlar söylediklerinin tam tersini isterler.

Yazar kadın artık direnemeyip insanları 'her daim bu son sözüm diyen adamın komik hikayesiyle' şüpheye düşürmeye karar veriyor.

Diğer masadaki adam tekrar sesini yükseltiyor "Her gün ağlayan adamlar görüyorum. Koca koca adamlar.."

Gölge adam kulaklıklarını çıkarıyor. Not tutmaya çalışıyor. Kafası karışmış. Boşveriyor.

Kafedeki herkes eski sakinliğine bürünüyor.