28 Ekim 2016 Cuma

magnetar.

Mehdi olma ihtimalinden tedirgin olan bir adam bana 'herkes kendi değer yargılarıyla yargılanacak' demişti. Çok mantıklıydı bu. Kendi vicdanımla yargılanmaktaydım hali hazırda ben. Bir gün önce tam kafamın tepesinden gökyüzüne doğru yükseldiğini hissettiğim ipleri savururken hayat başka gözüküyordu gözüme ve biriyle ahşap bir bankta sessizce oturup hiçbir şey yapmadan karşımızdaki ağaca bakarak yalnızca ağacı düşünürken güzel bir anı paylaşıyor gibiydik. Ama güzel bir anı paylaşmanın bazen çok da özel bir anlamı olmayabiliyordu. Düşülmüş bir yanılgı olabiliyordu bu. İnsanın yalnızca bir saniyesine bakıyordu; gözlerini açması, bu yanılgıdan çıkması ve uyanıp da karşısında gördüğü bir kişiye 'bayağı gerçekçisin' demesi.

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Dopamin.

Bu sabah fok balıklarıyla oynadığım oyunu aniden keserek kalkıp dışarı çıkmak zorunda kaldım. Öğleden önce günlük sosyallik limitimi yaşlı teyzeler sayesinde doldurmuştum bile. Ama 'bunu da mı yaptın ali rıza'nın kocası görüşmeye geldiğinden öğleden sonra limit aşımı yaşadım. Sabahın 7 buçuğundan beri hiçbir şey konuşmamak için ofisin kapısında bekliyormuş. Hayret doğrusu. Yine de 'Sosyallik limitim doldu başka zaman görüşelim' diyemedim. Çünkü arada, aslında pek de tanımadığım, 'bunu da mı yaptın ali rıza' vardı. Kıyamazdım. İş miş aksırık hapşuruk derken 'uzaydan geldiğine göre yorgun olmalısın' isimli bi şarkı dinledim. Bence çok komikti. İş miş demişken yine aksırıp hapşururken kamyon kepçesiyle arkadaşına şaka yapıp arkadaşının belini kıran bir adamla alakalı bir takım işler yapmam gerekti. Bir de bir kedi evlat edinmeyi düşündüm. Sonra kilim anahtar sözcüğü ile bu yazıyı yazmak üzerine bilgisayar başına geçtim. Kilim desenlerinden uzay gemilerine bağlayacaktım. Ama uzun zaman sonra ilk kez bu kadar sakin olduğumu hissettiğim için anı niyetine bugünümü yazasım geldi.

8 Haziran 2016 Çarşamba

itiraf

Ona 'gıdıklanma' sözcüğünü çok komik bulduğumu itiraf ettim. Yani bence gıdıklanmaya başka bir şey diyor olsaydık hiçbirimiz gıdıklanmayabilirdik bile. Ama o benim deli olduğumu ima eden tatlı bakışıyla karşılık verdi. Yine de yanımda olmaktan memnundu. Ben de orada olmaktan keyif alıyordum. Ama bu ne kadar sürebilirdi ki.

avize.

Daha önce de yaşamıştım bunu. Unutmuşum. Belki, ilerde bir gün, tekrar döngünün bu noktasına geldiğimde kendimi sakinleştirebilmek için yazmalıyım. Böylece hatırlarım. Evet. Genişçe bir salondaki koskocaman parıltılı görkemli bir avizenin düşerek büyük bir şangırtıyla altındaki onlarca insan üzerinde patladığına dair bir görüntü beliriyor kafamda bu ara. Ne zaman aklıma dereotu, sevgi ve dümdüz bir ova gelse. Kuş sesleri duymak istiyorum. Hayvan zihninin beni bana getireceğini biliyorum.

23 Mart 2016 Çarşamba

uzak.

Kafamın çok güzel olduğu bir an karşımda kafasını sallayan turuncu köpeğe bakarken kendimi bir Bosch tablosu içinde gibi görüyorum. Belki ahmaklar gemisi. Sanki hayatta öğrendiğimiz her şey bir robot olduğumuzu ispat etmeye yarıyor. Son zamanlarda bu gezegende yaşamaktan hiç hoşnut değilim doğrusu. İnsanlardan daha az hoşlanmaya başladım. İklim ve coğrafyanın üzerimizde olan etkisinden de pek memnun değilim. Umarım bir gün uzaylılar tarafından keşfedilirim. Gerçi bu keşfedilme isteğimin altında yatan grandiyöz hezeyanlı ruh halinin de fakındayım ama işte insan bazen küçük mavi noktayı unutmak istiyor. Dünyayı kendi beyninde oluşturduğu bir sanal gerçeklik olarak görmek istiyor. Özel olmak istiyor. Sevdiği bir yerlerde yaşamak istiyor. Falan.