2 Şubat 2009 Pazartesi

ben daha o zamanlar
evrimin
sevgi, nefret ve kabulleniş
basamaklarından
nefret aşamasındaydım.
sonra seni gördüm.. ah.
seni gördüm.
yaklaşıyordun.
durgun bir göle dalmış
yüzüyordum.
yeşil
mavi.
dünyadakileri
suyun içinden duyuyordum.
boğuk
uzak.
sonra seni gördüm.. ah.
seni gördüm.
uzaklaşıyordun.
soğuk
karanlık.
ve ben
yükseliyordum
su yüzüne.
hızlı ve
olağan.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

O ben daha o zamanlar
çoktan kabullenişteydi,
cesedini yakmış, ölüler diyarında
ruhunun sürüklenişini seyreden.
Sonra ansızın ışığını gördüm.. ah.
Gördüm ve yaklaşıyordum.
Yaşamı kara bir perdenin arkasından
seziyorken,
Boğuk,
Uzak.
Bir imkansızın peşinden mi koşuyordum.
Sonra ışığına vardım.. ah.
Evet, yeniden doğuyordum.
Ama yanmıştı ya gözlerim,
Artık seni göremiyordum.. ah.
Ve öylece kalakaldım olduğum yerde.
Seziyordum ama,
Yeşil
Mavi.
Ormanın kıyısında bir göl,
Gölün kıyısında bir kör,
Bekliyordum,
Çaresiz ve
olağan.

Adsız dedi ki...

kırılmış basamaklara bastığında
o zaman yukarı bakıyordum
önüme düşen toz tanelerini
senden diye içime çekiyordum
öksürüp; kalbim ağızımda
küçük kanatlar haykırdı çığlıkla
sessiz olsan ne fayda
boğuldun kırık basamakta
ben ağızımda ki varlık delisi
o anda can havliyle kara yeri
öptüm toprağı kefensiz
ayakların çoktan ezerken beni

başladı küfür ve nefretin
vesve/sesi
sence bunların hepsi nedensiz
bu hikayede anlaşılıyor ki
herşey sebepsiz.
çaresiz ve
olağan.

idikut dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.