27 Ağustos 2009 Perşembe
pandoranın kutusu
G. taksimin ara sokaklarından birindeki bir kapıdan yalpalayarak dışarı çıktı. Dışarıda hava ağzından buhar çıkmasına neden olacak kadar soğuktu. Ana caddeye çıkana kadar İstiklal boyunca bir o yana bir bu yana yürümeyi sürdürdü. Bir kaç kere düşecek gibi oldu, toparlandı. Bu denge kayıplarını yakalayan bir kaç ruhani varlığa gülümsemeyi ihmal etmedi. Bir yandan devamlı “buraya kadar her şey yolunda, bilincim ve dengem yerinde” diyerek kendisini telkin etmeye çalışıyordu. “Şimdi taksiye bineceğim ve eve gideceğim” diyordu kendi kendine. Taksiye bindiğimde şöföre öndeki aracı takip et desem ne kadar komik olur, diye düşündü. Bu düşüncesine dıştan mı yoksa içten mi güldüğünü farkedemedi ama fazla da umursamadı çünkü taksisini bulmuştu. Taksi şöförü bir timsahtı. Bir kere de kendisiyle konuşan bir kırlangıç görse, kırlangıç ona şen sesiyle şakısa olmazdı zaten. Anca orangutanlar, goriller, timsahlar, ruhani varlıklar falan görürdü. Sadece bir keresinde sevimli bir kirpi yavrusuyla karşılaştığı olmuştu. “Bilinçaltıma sıçayım” diye söylendi. Yine “buraya kadar her şey yolunda, bilincim yerinde ve bunların hepsini hatırlayacağım” diye düşünerek adresi tarif etmeye çalıştı şöföre. Taksi şöförü “okay baby, calm down, sleep now, shshh...” dedi ve bastı gaza. Bir timsaha da güvenilmezdi ki. Hele kendisiyle ingilizce konuşan bir timsah görülmemiş şeydi doğrusu. “Eve gidince uyurum moruk” dedi. Sonra moruk dediğine de pişman oldu. Artık timsah ona gıcık olmasın ve zarar vermesin diye uyumak zorundaydı. Bu moruk lafını ancak ona güvendiğini ve sözünü dinlediğini göstererek telafi edebilirdi. Ama burada uyursa ve kendisini uzaylılar kaçırırsa ne olacağını kestiremedi. Ve bu fikirden vazgeçti. Uyumayacaktı. Bunun yerine taksi şöförüyle muhabbet etmeyi ve gönlünü almayı düşündü. “şu dünya üzerinde” dedi “her şey sevgiyle başlar diyen insanlar var”. Timsah onu umursamadı. "sevgisiyle insanların kafesi olan insanlar da var" diye ekledi. Timsahta yine tepki yoktu. "ben mesela" dedi "seni sevdim. sen de beni sevdin mi" diye sordu. Sorusuyla beraber insana dönüşen taksi şöförünün sevgiden yoksun yüzündeki tiksinen ifadeyi gördü. Artık dayanamayacaktı. Dünyaya kustu. Içindeki her şeyi öğürerek dışarı çıkardı. O güne kadar dünya üzerinde gördüğü tüm kötülükler de tekrardan dünyaya saçılmıştı.
21 Ağustos 2009 Cuma
bayılırım kokusuna, güneş kreminin..
20 Ağustos 2009 Perşembe
lucid dreaming
Bugün rüyamda yakın arkadaşım Ç. ile ufo gördük. Hemen ilerimizdeki iki katlı villanın tepesinde duruyordu. Bayağı büyük bir ufoydu doğrusu. Sonra bir ikincisi geldi. Biz Ç. ile heyecanlandık. Bir yandan izlemeyi istiyor ama bir yandan tırsıyorduk. Sonra gemidekiler bizi görmeden veya onların jargonunda nasıl deniyorsa, sensörleri bizi yakalamadan, kaçmaya karar verdik. Koşa koşa yakındaki bir apartmanın içine girdik. Apartman merdivenleri önce aşağı iniyor sonra yukarı çıkıyordu. Bu şekilde altıncı kata kadar çıktık. Sonra leşimiz çıktı tabi. Kapıyı bir tekme darbesiyle açtıktan sonra orda gördüğümüz ilk yatağa serildik. Önce korkuyla bekliyorduk. Bizi burda da görebilirler, duvarlar görmelerine engel olmaz ve hatta onlar ısımızı algılayacaklardır falan diye düşünürken uyuyakaldık. Sabah penceremize bir merdiven dayandığını duyduk. Yanlış duyduğumuzu düşündük önce. Tam da paranoyaklaşmayacak zamanı bulmuştuk. Normalde olsa kapıdaki penceredeki en ufak ses bizi öldürmeye gelen katiller olurdu. Ama burda uzaylı beklediğimizden ve merdivenle gelmeleri olasılığını düşünmediğimizden hiç korkmadık. Perdeyi aralayıp camdan baktık. Gerçekten de yaşlı sevimli mi sevimli bir köylü teyze camımıza tıklatıyordu. "Kaçıncı kat burağ?" diye sordu muhacir şivesiylen. Ç. bir elinin beş parmağını ve diğer elinin baş parmağını gösterdi. Kadın "he tamam" dedi tatlı tatlı gülümseyerek. Bir baktık aşağıya. Köylüler yerlerden beyaz yumuşak bir şeyler topluyor. Ufolar pamuk getirmiş dünyaya. Hem de işlenmiş. Dünya bembeyaz.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
